küçük bir odadan
tilburg benim için pek yeni şartları getiren bir süreç oldu. beni gerçekten takdir eden bir insanı yüreğime yerleştirirken yepyeni şartların bir anda oluştuğu yeni hayatımda kendime biçtiğim rollerin ne kadarına denk geldiğimi kestirmeye çalıştığım günlerden geçiyorum.
ailemi, onlarla sadece aynı masanın etrafında oturmanın herhangi bir ihtirasa dair edinim anlarımdan daha kıymetli olduğunu anladığım günlerin onlardan uzak düştüğüm zamanlara denk gelmesi pek dramatik.
ablalarımın, hele bir tanesinin bana dair hassasiyeti, inceliği, kendime dair yaptığım haksızlıklara ilişkin beni tekrardan mahcup ederken, ablalarımın beni nasıl bu kadar sevdiğini onları ne kadar sevdiğimi anlarken idrak ettiğim kısıtlı görüşmelerimizin mecbur olduğu günler.
babam gitti. rüyalarımda görüyorum onu. bazen 10'dan geriye sayıyor ve göçüp gidiyor. bıraktıklarına dair zihnimi tazelemem için bir fotoğrafındaki gülüşü yetiyor. size babama ilişkin sahip olduğum motivasyona dayalı bir zihinsel manipülasyon içerisine düştüğümü düşündürebilir ama gülüşündeki kırıklığın, tedbirin, neşenin yaşanmışlıklarla örülü olduğunu biliyorum. gülüşünü etkileyen hayal kırıklıkları, başarmışlıkları ve yaşamı kavrayış halleri vardı. onun gibi birisiyle aynı çatı altında yaşamak olmuş olmak hakikaten belki de servetler harcadığımız siyasi maceralarımızın, eğitim serüvenlerimizin hepsine denk. carl sagan hakkında kahvaltıda konuşan bir baba veya erich von daniken kitaplarını tesadüfen görmediğiniz bir kütüphaneye sahip bir ev arkadaşı.
öte yandan zihninin her örgüsü ile her saniyemi yeniden değerlendirmemi sağlayacak kadar dolu bir anne. kalkıp geldiğim tilburg'da her saniye onu yeniden idrak etmemi sağlayan en tepeden en tabana kadar yaşam tecrübeleri.
evet ankara'da güzel bir konfora sahipken birden radikal bir karar sayılabilecek (en azından kendi adıma) kararla pek sıkıcı ve sosyal potansiyeli düşük bir şehire sırf iyi bir eğitim almaya geldim. örgün ders içeriği çok güçlü olan ancak üniversite diyemeyeceğim bir eğitim kurumu. en azından bilkent ve essex deneyimlerinden sonra tilburg sosyal karşılaşmalar açısından sınıfta kaldı.
şimdi her şeyi zihnimde yeniden değerlendirirken kendi adıma bir tercüme de yapıyorum.
artık yapabildiğim kadarının peşindeyim. bana kimsenin hesap sorabilmesini istemiyorum. şaibe istemiyorum. neyi, ne kadar başarabileceksem bana ait olmasını istiyorum. kendimin farkındayım. dünyanın da farkındayım. sanki alışageldiğimiz yaşamlarımız için pek fazla zamanımız kalmamış gibi geliyor bana.
bütün bunların yanında yaşamıma dair yaptığım değişiklikler her yerden kendi hanesine puanlar yazıyor.
ailemi, onlarla sadece aynı masanın etrafında oturmanın herhangi bir ihtirasa dair edinim anlarımdan daha kıymetli olduğunu anladığım günlerin onlardan uzak düştüğüm zamanlara denk gelmesi pek dramatik.
ablalarımın, hele bir tanesinin bana dair hassasiyeti, inceliği, kendime dair yaptığım haksızlıklara ilişkin beni tekrardan mahcup ederken, ablalarımın beni nasıl bu kadar sevdiğini onları ne kadar sevdiğimi anlarken idrak ettiğim kısıtlı görüşmelerimizin mecbur olduğu günler.
babam gitti. rüyalarımda görüyorum onu. bazen 10'dan geriye sayıyor ve göçüp gidiyor. bıraktıklarına dair zihnimi tazelemem için bir fotoğrafındaki gülüşü yetiyor. size babama ilişkin sahip olduğum motivasyona dayalı bir zihinsel manipülasyon içerisine düştüğümü düşündürebilir ama gülüşündeki kırıklığın, tedbirin, neşenin yaşanmışlıklarla örülü olduğunu biliyorum. gülüşünü etkileyen hayal kırıklıkları, başarmışlıkları ve yaşamı kavrayış halleri vardı. onun gibi birisiyle aynı çatı altında yaşamak olmuş olmak hakikaten belki de servetler harcadığımız siyasi maceralarımızın, eğitim serüvenlerimizin hepsine denk. carl sagan hakkında kahvaltıda konuşan bir baba veya erich von daniken kitaplarını tesadüfen görmediğiniz bir kütüphaneye sahip bir ev arkadaşı.
öte yandan zihninin her örgüsü ile her saniyemi yeniden değerlendirmemi sağlayacak kadar dolu bir anne. kalkıp geldiğim tilburg'da her saniye onu yeniden idrak etmemi sağlayan en tepeden en tabana kadar yaşam tecrübeleri.
evet ankara'da güzel bir konfora sahipken birden radikal bir karar sayılabilecek (en azından kendi adıma) kararla pek sıkıcı ve sosyal potansiyeli düşük bir şehire sırf iyi bir eğitim almaya geldim. örgün ders içeriği çok güçlü olan ancak üniversite diyemeyeceğim bir eğitim kurumu. en azından bilkent ve essex deneyimlerinden sonra tilburg sosyal karşılaşmalar açısından sınıfta kaldı.
şimdi her şeyi zihnimde yeniden değerlendirirken kendi adıma bir tercüme de yapıyorum.
artık yapabildiğim kadarının peşindeyim. bana kimsenin hesap sorabilmesini istemiyorum. şaibe istemiyorum. neyi, ne kadar başarabileceksem bana ait olmasını istiyorum. kendimin farkındayım. dünyanın da farkındayım. sanki alışageldiğimiz yaşamlarımız için pek fazla zamanımız kalmamış gibi geliyor bana.
bütün bunların yanında yaşamıma dair yaptığım değişiklikler her yerden kendi hanesine puanlar yazıyor.
Seni seviyoruz Anılcım :)
YanıtlaSilinsert emoji here :)
Sil