YAKLAŞAN EKOLOJİK KRİZ KARŞISINDA ACİL DEĞİŞİM İHTİYACI (TDE Yazısı)
http://www.toplumcudusunce.com/ekolojik-kriz-yasamlarimiza-ugramadan-once-acil-degisim-ihtiyaci-hala-gecerli/
Yukarıda paylaşılan linkte yayınlanmış olan yazım:
Yukarıda paylaşılan linkte yayınlanmış olan yazım:
Ekolojik Kriz Yaşamlarımıza Uğramadan Önce Acil Değişim İhtiyacı Hala
Geçerli
2019’un sonu ve 2020 yılı
bölgesel çatışmaların özellikle Suriye’de yaşananların gündeme geldiği, yeni
bir mülteci akınının oluşturabileceği çeşitli senaryoları konuştuğumuz, küresel
bir ekonomik krizin hangi seviyede ve derinlikte yaşanacağı bir dönemde biraz
da ülkeler özelinde ABD Başkanlık Seçimleri veya Birleşik Krallık’ın AB’den
çıkışı gibi konulara odaklanmıştık. Covid-19 salgını sonrası küresel ısınma
tartışmalarında bir tarafı temsil eden ve ayrıca ihtiyatlı davranan ve
statükodan talepleri bulunan cepheye hatırı sayılır bir katılım oldu. Elbette
bu yeni katılımcılar iklim krizinin yıllanmış savaşçılarının çoğulculuk,
şeffaflık ve barışçıl ilkelerini olması gereken ideal seviyede içselleştirmiş
değiller. Cephenin genişlemesi biraz da varoluşsal bir itki sonucu oluştu.
Yaşamsal telaşla alınacak önlemlerin büyük bir bütünü ve birikimi temsil eden
yöneticiler ve ekonomik devlerin kararlı ve fedakâr olmasını isteyen bir gruptan
bahsedebiliriz.
Alain Badiou’nun VERSO’nun [1]
sitesinde çevirisinin yayınlandığı yazısında devletlerin yapabileceklerinin
sınırlarını sorguladığı bir bölüm mevcut. Devletlerin kapasitelerini kısıtlayan
şartların belirli bir süredir siyasi alanda gerçekleşen dönüşümlerin olduğunu
iddia edebiliriz. İtalya’nın Euro Krizi sonrası içine düştüğü siyasi
istikrarsızlık ile derinleşen başka sorunları mevcut. Bunların en başında
siyaset kurumuna olan güvensizlik geliyor. [2]Bu
durumda ortaya çıkan yeni siyasal oluşumlar arasında irrasyonel söylemleri
pratikleştiren hareketler alışılagelmiş siyasetin beceriksizliklerini de
kullanarak yeni bir atmosfer oluşturdu. Bu atmosferde ana akım siyasi partiler
çok büyük strateji hataları sergilediler. PD’nin hiç yoktan yarattığı krizler
ve kriz derinleştirmedeki uzmanlığı buna örnek olarak verilebilir. [3]
Euro Krizi ile oluşturulan yeni sosyo-ekonomik denklem yeterince tartışılamadı.
Böylece neo-liberal reçeteler toplumsal talepleri veya bilimsel öngörüleri ne
kadar kapsıyordur hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Geldiğimiz noktada kriz
durumlarına karşı kapasitesini kaybetmiş devletler, güvencesiz kitleler ve
sanki bütün bu sorunlu durumu yarattıkları post-truth siyaseti ile körüklememiş
gibi davranan popülist partiler var elimizde. İngiltere’de Boris Johnson’ın
sergilediği hatalar silsilesi de yine bu örnekten uzak değil. Brexit boyunca
yaratılan yalanın ve dezenformasyonun bütün rasyonel düşünme süreçlerini
boğduğunu biliyoruz. [4]
Bilginin hâkimiyetini kaybettiği bir politik zemine sahip Birleşik Krallık
artık. Büyük sermaye gruplarının tercihlerini önceleyen ancak sahip olduğu
büyük dezenformasyon gücüyle güvencesiz kitlelerin temsilcisi gibi davranarak
hem referandumu hem genel seçimleri bu siyasi yöntem kazandı diyebiliriz. Ancak
fizik ve matematiğin sınırlarının esnetilemeyeceği bir evrede ne gibi felaket
tercihler yaptıklarını görmemiz de çok geç olmadı.
Öncelikler
ve Ekolojik Kriz
Son yılların en popüler siyasi
kavramı belki de popülizm. Karar verme süreçlerinin adeta gasp edilmesine
işaret eden bir olumsuzluk kalıbı içinde kullanılan popülizm aslında güncelliği
içerisinde kendi derinliğini kaybeden bir gerçeklik. Popülizm (güncel haliyle),
öncelikleri teknik tartışmaların ötesine taşıyan bir özelliğe sahip. Tartışmaların bir anlamda soyutlaştığı ve
istisnasız her konuda önceliklere dair gerçeklerin bulandırıldığı siyasi
tartışmalar belki de en çok Batı demokrasilerinin uzun zamandır karşılaşmadığı
bir ortam yarattı. Zannımca neo-liberal politikaların büyük hasadını tecrübe
eden Batı toplumları irrasyonel politikacıların hiç olmadığı kadar değerli
görüldüğü bir psikolojik ortamı bir süre daha yaşayacak.
Batı medeniyeti olarak kabul
ettiğimiz liberal demokrasilerin krizi haricinde başkaca ülkelerde de yine
popülist sağın çeşitli skandalları görünmez düşmanlara karşı verilen
mücadelenin bir parçası olarak sunulmaya devam ediyor. Yükselen bu hareketin
ortak özelliklerinden bir tanesi kaynakları ve süreçleri eninde sonunda büyük
sermaye gruplarının maliyetlerini düşürmek üzere manipüle ediyor oluşu. Her
tartışmanın sonunda belirli bir çıkar grubu (genellikle sermaye grupları)
popülizmin sağladığı güvenli tartışma alanından nihai kazançla ayrılıyor. Yani
masadaki bir oyuncunun her türlü manevi ve maddi paylaşımı diğer bütün
paydaşları ezercesine almasına imkân veren bir lanet dönem oluşturdu popülist
sağ bizler için. Hainler olarak adlandırılanlar her türlü yoksunluğa şiddetle
itilirken, kazananlar bütün parsayı övgüler ve alkışlar arasında topluyor.
Brezilya örneğine baktığımızda
ekolojiye karşı başlatılan savaşın Brezilyanın hak ettiği kalkınma hamlesinin
önündeki yıllanmış tuzakları bozmak olarak sunulduğu bir vaka yaşanıyor mesela.
Üstelik Bolsonaro hükümeti, bu hamlesini Brezilya’nın yeni ve adil yüzü olarak
tanıtıyor.[5]
Macaristan, Türkiye, Amerika Birleşik
Devletleri veya İngiltere’de yaşanan irrasyonel karar alma süreçleri kişisel
olarak beni başka bir kaygıya itiyor.
Meleklerin Cinsiyetini Tartışmak
Ünlü söylenceyi bilirsiniz.
Osmanlı orduları Konstantinapol kapılarına dayandığı sırada Bizans
seçkinlerinin tartıştığı konunun meleklerin cinsiyeti olduğu söylenegelir.
Aslında bu bir abesle iştigal örneğidir ve bana hep varoluşsal krizlerin nasıl
ertelendiğini hatırlatır. Yazının bu bölümünden itibaren başkaca gözleme dayalı
tespitlerimi okuyacaksınız ancak bütün dünyanın, sağ ve (yer yer Venezuela
örneğinde olduğu gibi) sağcılaşmış sol popülizmin örnekleriyle nasıl önemli
zamanları ıskaladığına işaret etmeye çalışacağım.
Herkesin pek bir sevimsiz bulduğu
ama daha bir çocuk olan ve öyle yada böyle çıplak gerçekliğe işaret eden Greta
Thunberg, başlattığı aktivist hareket ile yeni bir kuşak talebi oluşturdu. Uzun
zamandır hangimiz rastladı ortaokullu, ilkokullu çocuk yaştakilerin
geleceklerine ilişkin taleplerini anlatan, böylesine sınır aşan ve tek bir
dilde buluşan çığlığına?
Bu çocuklar önceki kuşakların
hedonist sayılabilecek uğraşlarından bir pay talep ediyor. Gezegen için talep
ediyorlar. Duygusallar ve bu talepleri sadece yaşamsal kaygılara dayalı da değil.
Bizim kaybettiğimiz bir duyumsama ile gezegendeki her değişim uykularında bir
kâbusa dönüşüyor büyük ihtimalle. Daha şimdiden insanlığın nasıl bu kadar
umarsız olabileceği gerçekliğini uzun uzun belgesellerle, anlık küçük ölçekli iklim
felaketleri ile görüyorlar. Dünyayı sadece kendilerine ait görmüyorlar. Veya
doğa, yaşam dediğimiz bütünlüğü insanlığın biricik hizmetkârı olarak
algılamıyorlar. Yaşamın herhangi bir
bileşeni arasında sahiplik ilişkisi mutlak olarak var mıdır sahiden?
Kısacası koskoca bir kuşak
geliyor arkadan ve biz onlara gündelik konforumuzu sürdürmek adına devam
ettiğimiz bencilliğimiz ile yüzleşmeyi tecrübe ettiriyoruz. Kimse, Greta ile
dalga geçerken kendi küçük ve sınırları çizilmiş ama aslında adı konulmamış bir
köleliği çağrıştıran konforundan bile vazgeçemiyor.
Zamanı Geldi
ILO, Dünya Ekonomik Forumu,
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ve daha birçok kuruluş kendi ana çalışma
alanlarının dışarısına çıkıp iklim krizini tanımlamaya ve öngörü çalışmaları
yapmaya başladılar bile. [6]
[7]
[8]
Bütün öngörülerin sürekli güncellenmek zorunda kalındığı dinamik bir veri
setine sahip olan iklim krizi çoklu bir sorun yelpazesine işaret ediyor. Bu
sorunlar milyonların mülteci haline gelebileceği, büyük sağlık sorunlarının
yıkıcı iklim felaketleri ile tetiklenebileceği, iletişimsizlik ve altyapı
sorunlarının acil müdahale planlarını imkânsız hale getirebileceği derinlikli
senaryolardan, çalışma koşullarında oluşabilecek bozulmalardan, ekonomilerin
karşılaşacağı test edilmemiş yeni yapısal sorunlara kadar çeşitli senaryolara
uzanabiliyor.
Türkiye’nin birinci elden tecrübe
ettiği mülteci sorununun küresel bir akım haline gelebileceği bir durumda
uluslararası hukukun bu konuya ilişkin henüz bir somut pozisyonu yok. Modern
zamanların görebileceği en çetrefilli göç akımlarını iklim mülteciliği ile
görebiliriz. Suriye’deki iç savaşın tetikleyicilerinden birisinin de kuraklığa
bağlı ekonomik sorunlar olduğunu hatırlamakta fayda var.
Sonuç Yerine
Önümüzde pek iyimser bir tablo
yok. İklim krizi, bilimsel verilerin sürekli güncellendiği ve öngörülerin
tutturulamadığı bir sorunsal. Bunun bize gösterdiği en temel şey ise olması
gerekenden çok daha fazla temkinli olunması gerektiği gerçeği.
Dünya siyasetinde sahip olduğumuz
sorunlara karşı kaynakları kullanma, önceliklendirme yetkisinde olan
siyasetçilerin durumu ortada. Kendi yalanlarını büyük milli çıkarlar şeklinde
kolayca sunabilen siyasi aktörlerden beklentimizin ne olması gerektiğini çok
fazla konuşmaya gerek yok. Zaten geç kalınmış bir süreç olan iklim krizine bir
de böylesine irrasyonel davranışlara sahip olan liderler ile giriyoruz.
İşin kötüsü hâlihazırda aşınmakta
olan demokratik yapılar, zamanın olağan akışında daha derinlikli bir form
içerisine dönüşmesi gerekiyorken olabildiğine sığ ve yüzeysel bir çoğunlukçu
sistemi temsil ediyor. Bu krize karşılık verirken güçlü demokratik yapılara
sahip olmamız belki bütün toplumsal ilişki şekillerimizi değiştirebilecek bir
ekolojik kaynak buhranına giderken bir nebze rahatlatıcı olabilirdi. Hatta demokrasiyi
demokratikleştirebildiğimiz bir yapı hayati öneme sahip olabilirdi.
Ekolojik kriz ile taçlanacak
iklim krizinin insanlığın modern zamanlarda edindiği bütün öğretileri geriye
götürebileceği de ihtimal dâhilinde. Özet olarak medeniyetimiz karşı karşıya
olduğu en büyük krizle karşı karşıya. Herkes kendi payına düşeni ölçeği dâhilinde
yapmak, ödemek ve vazgeçmek zorunda. Sürdürebilir kalkınma ihtimalinin bile en
zayıf seçenek / ihtimal olarak görülmesi gerekiyor. Ekonomiler için yeniden
de-growth denilen uyumlu ve adaletli bir küçülme modeli ile yeni ekonomi
düzlemini kabullenmemiz gerekebilir. Ya distopya ya mütevazı ama yaşanılabilir
bir gelecek.
[1] Badiou ,
Alain. “On the Epidemic Situation.” Versobooks.com, VERSO Blog, 23 Mar. 2020,
www.versobooks.com/blogs/4608-on-the-epidemic-situation.
[2] Mejstrik,
Martin. “The Five Star Movement and Its Role in (Post) Crisis Italian
Politics.” The Five Star Movement and Its Role in (Post) Crisis Italian
Politics, Ecpr, 7 Sept. 2016,
ecpr.eu/Filestore/PaperProposal/f6116531-95f7-443d-9ba7-5051ecbe8164.pdf.
[3] “Matteo
Renzi's Referendum Defeat Risks Italy Political Crisis.” BBC News, BBC, 5 Dec.
2016, www.bbc.com/news/world-europe-38204189.
[4] Stone
Brussels, Jon. “All the False Claims Made during the EU Referendum Campaign.”
The Independent, Independent Digital News and Media, 12 Sept. 2018,
www.independent.co.uk/infact/brexit-second-referendum-false-claims-eu-referendum-campaign-lies-fake-news-a8113381.html.
[5] “Brazil
by Brasil.” Brazil by Brasil, Brazilian Government, brazilbybrasil.com/.
[6] “Five
Ways in Which the ILO Is Working on Climate Change.” Five Ways in Which the ILO
Is Working on Climate Change, ILO, 28 Nov. 2014, www.ilo.org/global/topics/green-jobs/news/WCMS_323873/lang--en/index.htm.
[7] “ETUC
Position for an Inclusive European Green Deal.” Sustainable Development /
Climate Change, ETUC , 30 Oct. 2019,
www.etuc.org/en/document/etuc-position-inclusive-european-green-deal.
[8] Hartmann,
Teresa, et al. “Climate Change Solutions.” Climate Initiatives, World Economic
Forum, www.weforum.org/projects/climate-change-solutions.
Yorumlar
Yorum Gönder